18.10.2022 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan “BASIN KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN” un 29. maddesi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na Halka Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu başlıklı 217/A maddesi eklenmiştir. Madde hükmü şu şekildedir: “(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
(2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.” Bu madde bir kesim tarafından dezenformasyonla mücadelede önemli bir adım olarak görülürken, diğer bir kesim tarafından ise baskıcı bir sansür yasası olarak görülmektedir. Bu maddeyi görüşlerden uzak, objektif ve hukuki olarak değerlendirmek en doğru yol olarak gözükmektedir.
Madde suçun saiki bakımından “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratma” yı aramıştır. Kural olarak failin suç teşkil eden fiili hangi saikle işlediğinin genelde bir önemi yoktur meğerki suçun kanuni tanımında o suçun temel veya nitelikli şekline ilişkin bir unsur olarak saik yer alsın. Bir kişinin saikini ispatlayabilmek zor bir iştir. Bu nedenle suçu bu saikle işlemediğini beyan eden sanığa suç isnat edebilmek mümkün gözükmemektedir.
Bir diğer sorun maddede geçen “ ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili GERÇEĞE aykırı bir bilgiyi…” kısmındaki “gerçeğe aykırı bir bilgi” tanımıdır. Burada gerçek ile kastedilen resmi makamların açıklamaları mıdır? Yoksa resmi makamların açıklamalarıyla çelişse dahi bilimsel gerçekler midir? Yoksa bir görüşün, bir ifadenin bazı kesimlerce yanlış görülmesi bir gerçeğe aykırılık mı oluşturacaktır? Bu soruların cevapları maalesef ki maddeden anlaşılamamaktadır. Burada bu tanımlar yapılmayarak adeta bir “BEYAZ HÜKÜM” oluşturulmaktadır. Beyaz hüküm cezasını kanun koyucunun belirlediği bir davranışın koşullarını idari makamlara bırakmasıdır. Bu maddenin nasıl işleneceğini bize zaman ve içtihatlar gösterecektir.
Bu madde çok ince bir ip üzerinde yürüyen bir maddedir. Çünkü maddenin amacı sosyal medyanın etkisinin bu denli büyümesiyle yanlış bilgilerin önüne geçilmesiyken düşünce özgürlüğüne ve karşıt görüşlere tabiri caizse aba altından sopa göstermek gibi bir amaca evrilebilir. Düşünce özgürlüğü anayasa ile güvence altına alınmış bir temel hak ve özgürlüktür. Aynı zamanda insan doğasının ve insanlığının gelişiminin en önemli unsurlarından biridir. Bu nedenle düşünce özgürlüğünün engellenmesi doğrultusuna kayabilecek bu madde çok dikkatli incelenmeli ve uygulanmalıdır.
Kaan Yüksel